hasbihal


çok uzun anlatmak gerekti 
 ve biz, sadece ima ile geçtik

doğunun geçitleri - hilmi yavuz

oturup konuşmak, anlatmak gerekiyor. çok uzun anlatmak... ve paylaşmak yaşananları, hisleri, düşünceleri... sadece facebook'taki paylaş, twitter'daki retweet butonuna tıklamaktan bahsetmiyorum tabii ki.

yoksa başka, farklı gerçeklikler inşa ediyoruz. aramızda kapanması çok zor boşluklar oluşuyor, uçurumlar... annemle telefonda konuşurken bambaşka şeylerden bahsettiğimizi fark ediyorum ve anlaşmamızın mümkün olmadığını. başkalarıyla konuşurken de bu gerçeklik çarpıveriyor suratıma ve duruyor orta yerde öylece. aşamıyoruz, aşılmıyor.

bu durumu tabii ki konvansiyonel medya-sosyal medya ikilemi üzerinden açıklayabiliriz. lakin sosyal medyada bile paralel dünyalar, bambaşka algılar oluşturulabiliyor. insanların derdi hak, hakikat, vicdan değil de propaganda ve safları sıklaştırmak olunca medyanın türü pek önem taşımayabiliyor. meselenin bu kısmını da gözden kaçırmamak lazım.

gel arkadaşım, otur şöyle... derdimi anlatayım sana... biraz uzun olacak. belki çok uzun gelecek sana. 140 karakter, birkaç resim, işine yarayacak kısa bir video lazım belki sana. ama anlatmam lazım. anlaşırız belki. o da olmazsa ben anlatmış olurum. bütün yanlışlıklara, yanlış anlaşılmalara, öfkeye karşı yapabileceğim başka birşey yok. en azından niyetimin nişanesi olur yazdıklarım. ve belki sebeb-i rahmet. bir ümit. uyku tutmayan gecelerde bir avuntu, üzerime çöken çaresizliğe edilmiş okkalı bir küfür belki de.

tamam, polisin sokakta nasıl terör estirdiğini de görmüyorsun, şiddetin ş'sine bulaşmamış birçok göstericiye nasıl müdahale ettiğini de bilmiyorsun. peki gerçekten anlamak istiyor musun diğerini? bu insanların ne yaptığını, neyin peşinde olduğunu, ne istediklerini merak ediyor musun gerçekten? sadece kendi adıma ve kendi penceremden anlatayım.  

28 mayıstan beri duyup durduğumuz bazı söylemleri incelemek gerektiğini hissediyorum. bu söylemleri televizyon ekranlarında başbakandan, telefonda anneden, yolda yürürken kahve içen amcalardan veya üniversitenin cafesinde arkadaşlardan duymak mümkün. saçmalığı tekrar etmek kendini birşey demek zorunda hissedenlerin bu ihtiyacına cevap veriyor olabilir ama söylenen sözün saçmalığını azaltmıyor. 

önce iki tespitle başlayalım, ileride lazım olacak: 

1) türkiye, vatandaşları çevreye karşı duyarlı olan bir ülke değil. 
2) türkiye'de kalkınma ve zenginleşme çevreden, güvenlik de özgürlükten önce gelir. 

şimdi teker teker sıralanan anlama, anlaşma amacı taşımaktan ziyade muhatabını "itibarsızlaştırma" amacı güden söylemleri teker teker inceleyelim.

"3-5 ağaç için buna değer mi? bunlar güya çevreci ama çevreye zarar veriyorlar!" 

3-5 ağaç diye küçümsediğiniz eyleme bu sebeple başlayanlar ilk gece alana giden insanlardır. polisin bu insanlara şiddetli müdahalesi olayları tırmandırıp bu noktaya getirmiş, hükûmetin icraatlerinden rahatsız olan kesimler için bir "bahane" olmuştur. siz bunu da "itibarsızlaştırma" gerekçesi olarak kullanmayı çok iyi bilirsiniz ama bir durun lütfen! yahu hiç anlamak istemiyorsanız bile yıllarca çocukların beyninin iğdiş edildiği "milli" tarih derslerinde öğrendiğiniz bir cümle aklınıza gelsin: "1. dünya savaşı avusturya maceristan veliahtı franz ferdinand'ın milliyetçi bir sırp genç tarafından öldürülmesiyle başlamıştır."

bugün yaşananları bu sözlerle itibarsızlaştırmaya çalışan insanların yıllarca başörtüsü etrafında kopan tartışmalarda "bir bez parçası için..." ile başlayan cümlelere maruz kalmış olmaları da işin başka bir boyutu.

bir de bu cümle söylem mantığı açısından yıllarca duyduğumuz "pkk güya kürt hareketi ama kürtlere zulüm ediyor!" cümlesine ne kadar da benziyor! ne de "analitik düşünce" ürünleri değil mi? ama 30 yılın sonunda geldiğimiz noktada çözüme hiçbir katkı sağlamadığını anlamayan kalmamıştır herhalde diye umut ediyorum.

"bu olaylar çevre duyarlılığını aştı" 

1. dünya savaşı çıktıktan sonra avusturya macaristan imparatoru'na "babasın, acın büyük anlıyorum. benim de evladım var ama olaylar evlat acısını aştı!" diye mektup gönderen nizam düşkünü boş analizciler, itidal çağrısı yapan sözde duyarlılar olmuş mudur acaba?  

yukarıdaki tespitleri hatırlatmak gerek. "türkiye, vatandaşları çevreye karşı duyarlı olan bir ülke değil." yıllardır kalkınma, zenginleşmek adına doğayı mahvediyorsunuz. şehirleşmeden anladığınız rant üretip etrafınıza dağıtmak, kentsel dönüşüm diye "değer kazanan" yerlerdeki insanların üzerinden buldozer gibi geçip gittiniz, istanbul'un içerisinde her an patlamaya hazır sosyal bombalar ürettiniz. sonuçları bazen kendini gösteriyor, orta vadede neler doğuracağını hep beraber göreceğiz. fakat bu insanlar toplumun en alt kesimi olduğu için kimse umursamadı ve doğa kıyımı da kitleleri harekete geçirmedi. duyarlı insan sayısı bir avuç işte hepi topu! ama tüm gücü elinde bulunduran bir başbakan olarak insanların üzerine bu kadar gidersen, ufak bir gruba zalimce saldırırsan ve geri adım atmadan buna devam edersen, söyleminle de sana muhalif olan kesime [kendi tabanını sık ve düzgün tutmak adına olsa da] hakaret edip onları itibarsızlaştırmaya çalışırsan, yok sayıp ezmeye kalkışırsan insanlar patlayı verir. sonra da kalkıp "çevre duyarlılığını aştı" yorumu yaparsınız. "göbeğini kaşıyan adam" ve "bidon kafa" tabirleri bu kadar tazeyken sen tüm uyguladığın şiddetin yanı sıra ayyaştan girip çapulcudan çıkıp çaputa bağlarsan "terminolojini" olayların çığrından çıkmasına sebep olursun. 

"bu tepkiler ideolojik"

bir siyasi parti başkanının ideolojik kelimesini "küfür" niyetine kullanması başlı başına ilginçken başörtüsü meselesinde "siyasi sembol" itirazında yıllarını kaybetmiş insanların bunun peşine takılması bambaşka bir garabet. "velev ki siyasi sembol olsun" çıkışından çok daha önce "bıyık, parka, tişortun rengi veya üzerindeki resim/sembol, gümüş yüzük, atatürk rozeti hatta türk bayrağı da siyasi semboldür! ayrıca başörtü takmamak da siyasi sembol olarak görülemez mi?" diyen biri olarak diyorum... ayıp! her tarafa avm dikmek, 3. köprüyü yapmak ne kadar ideolojikse bu tepkiler de o kadar ideolojik. evde zorla tuttuğunu ifade ettiği %50'nin ideolojik olmadığını mı düşünüyor acaba kendisi bilemiyorum. hadi erdoğan bunları söylüyor, peki ya siz, size hiç garip gelmiyor mu söyledikleri? bir durup "ne diyor bu adam yahu?" demiyor musunuz? söylemin altındaki "mantık" bir yerden tanıdık gelmiyor mu? canınızı acıtan bir yerden...

devam edecek...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder